Freitag, 7. Dezember 2012

Muhteşem Yüzyıl Dizisindeki Cariyeler

Aslında Türk dizilerini seyretmiyorum, zaten dizi bakmayada zamanım yok. Ama yaklaşık 1 senedir cümle alemin dilinde gezen Muhteşem Yüzyıl dizisine zamanla ilgi duymaya başladım. Herkesten dizi hakkında değişik görüşler işitiyordum. Bende diziyi seyretmeye başladım. Aslında güzel bir dizi, tarihi gerçeklerle hiçbir alakası yok tabii. Fakat insanların tarihe merak duymaları açısından faydalı bir çalışma. Ama diziyi seyrettikce dikkatimi birkaç ayrıntı çekti. Mesela Haremdeki Cariyelerin çoğu Hristiyan. Halbuki Hareme alınan kızlar evvela Müslüman yapılıp isimleride değiştiriliyordu. Ama bu Haremdeki Cariyelerin isimleri Klara, Helena, Diana vs. --- Muhteşem Yüzyıl dizisi tarihi gerçekleri esas almadığından şaşırmamak lazım.

Diğer ayrıntıda hemen bütün Cariyeler Balkanlardan ve çoğu Hırvat. Ayrıca Selamlık'ta yani erkeklerin bulunduğu taraftakilerde Hırvat. Mesela Padişah'ın atlarına bakan Rüstem Ağa'nın Hırvat olduğunu öğrendik. Hayret doğrusu bu Hırvatlar Sarayı adeta istila etmişler. Peki koskoca Padişah Hareminde hiçmi başka millete mensup Hatun yok? Var, var, şimdilerde birde Rumlar baş göstermeye başladı. Kim bilir belki yakında Hırvatları geçip umumiyeti onlar teşkil ederler - nede olsa bu dizide herşey mümkün.


Kanuni Sultan Süleyman döneminde aslında Haremdeki bayanların çoğu Balkan asıllı değillerdi. Çoğu Rusya, Ukrayna, Kırım ve Kafkasya tarafından geliyordu. Çünkü o taraftan gelen hanımlar beyaz tenli, uzun boylu, sarı veya açık kumral saçlı ve renkli gözlülerdi. Ayrıca çok sadık ve vefakar oldukları tesbit edilmişti. Yani genelde Karadenizin kuzeyinden Padişah Haremine Cariye alınıyordu.

Şimdiye dek dizi de ki gördüklerimin çoğu Hırvat olduğundan, acaba Dizi Senaristi'nin veya yapımcılardan birinin aslen Hırvat mı olduğu sorusu aklıma takıldı.

Bu kadar Avrupalı Cariyeler arasında birde Fransız olsun aralarında ne var, o zaman bende diziyi daha büyük bir zevkle seyrederim. Hem oldu olacak birde İngiliz Hatun koyun Hareme, hem bu şekilde diziyi seyredenler azda olsa İngilizce öğrenirler. Biraz hayr işi yapın değilmi.

Ayrıca dizinin hikayeside çok tuhaf ve tarafcı. Mesela Mahidevran Sultan'ın kökeni açıklanmasına rağmen, dizidekiler zavallı kadıncağızı akılsız, vicdansız, kibirli bir cariye olarak göstermeye ısrarla devam ediyorlar. Belkide Çerkeslere karşı bir garezleri var. Tabii bu arada Hürrem'i de güya büyük aşkı ile yere göğe sığdıramıyorlar. Tabii Hürrem aslen Hristiyan ve Mahidevran aslen bir müslüman aileden geliyor, bu bir sebep olabilir. Birde Gülfem Hatun var, o zaten başlı başına bir mesele. Gülfem Hatun'u sessiz sakin, herşeyi kabul eden zavallı biri olarak göstermişler. Hiç Padişahın eşimi değilmi belli değil. Görende Sarayda basit bir hizmetçi zanneder.


Dienstag, 27. November 2012

Sultan Abdulmecit'in israflı kadınları

Padişahların çok evlilik yaptıkları malum, zaten tek eşli bir Padişah hemen hiç yok. Ama Padişahlar arasında eş sayısı bakımından rekoru kıran kimdir? Son dönem için kesinlikle Sultan Abdulmecit. Merhum Yılmaz Öztuna'nın "Devletler ve Hanedanlar" adlı eserinde Abdulmecit'in 23 kadını listelenmiş. Fakat bunların arasında gözdeler de var. Ayrıca hemen bütün kadınlarından çocuklarıda var. Zaten Osmanlı İmparatorluğu'nun son sultanı Vahdettin, Abdulmecit'in 61. ve son çocuğu. Düşünün 61 tane çocuk, baş döndürücü bir sayı değilmi. Ama padişah için bu sorun değil, hatta sevindirici. Çünkü bu şekilde Hanedan'ın devamı sağlanmıştır. Ne yazık ki bu 61 çocuktan sadece bir kaç tanesi hayatta kalmış, diğerleri kundakta veya çocuk yaşta ölmüşler. 
Sultan Abdulmecit'in eşlerinden Şayeste Hanım'ın yaşlılığı

Sultan Abdulmecit'in Avrupa hayranlığı bilinen bir konu. Zaten bu padişahın saltanatı zamanında Islahat Fermanları, veya daha meşhur adı ile Tanzimat devri başlamıştı. Yani Devlet teşkilatı ve Kanunları yenilenmiş ve Avrupaya uyum sağlanmaya çalışılmış. Aslında bu Tanzimat için çok geç kalınmış. Asırlar önce gerçekleşmesi gerekiyordu. Boş yere tarih kitaplarında Duraklama Devri diye yazmıyorlar zaten. Ama padişahlar kendi saraylarında birer mahkum olduklarından Devletin geleceğini teminat altına alan fermanları yazamamışlar. Özellikle Yeniçeriler bu konuda önemli bir faktör. Ama nihayet 19. asrın başlarında Sultan İkinci Mahmut Yeniçerileri ortadan kaldırdı. Devrimci Padişah İkinci Mahmut'un oğlu Abdulmecit de babasının izinde batılılaşmaya devam etti.

Şimdilerde batılılaşma veya Avrupai olmak hep negatif algılanıyor, halbuki esas batılılaşma ileri düzeyde bulunan Devletlerin kanunlarına benzer bir Devlet teşkilatı kurmaktır. O zamanlar insanlar batılılaşmayı maalesef yanlış algılamışlar ve modernliği israf, eğlence ve kültür değişimi olarak yaşamışlar. Abdulmecit de avrupai olmayı bu şekilde algılamış. Bu yüzden devası saraylar inşaa ettirmiş, şatafatlı bir hayat sürmeye başlamış, bol bol alkol içmiş ve haremindeki kadınlarla eğlenmiş. Kızları ve Kadınlarıda aynı Abdulmecit gibi debdebeli bir hayat sürmüşler ve gönüllerine göre eğlenmişler. Abdulmecit'in israf zirvesini Dolmabahçe Sarayı'nın inşaası teşkil etmektedir. Dolmabahçe Sarayı ile koca Osmanlı yabancı Devletlere borçlanmış ve iflas etmiştir. Ama buna rağmen Abdulmecit ve ailesi sazlı sözlü altın yaldızlı hayatlarından feragat etmeyi akıllarında bile getirmemişler. Koca imparatorluğu israflarıyla bir güzel batırmışlar. 
Sultan Abdulmecit'in eşlerinden ve Sultan Vahdettin'in annesi Gülistu Kadınefendi

Abdulmecit'in en israflı kadını Serfiraz Hanım'dı. Bu kadın yalnız israfı ile değil padişahı aldatmaklada meşhurdur. O tarihlerde Saray kadınları gönüllerine göre kupalı saray arabalarıyla gezmeye çıkıyorlardı. Bu gezmelerden birinde Serfiraz Hanım arabasının penceresinden yakışıklı bir ermeni gencine aşık olmuş. Genç kadın belkide ilk defa aşık olmanın nasıl bir duygu olduğunu yaşıyordu. Abdulmecit'le olan ilişkisi daha çok mecburi birşeydi, çünkü onun haremine mensuptu. Serfiraz Hanım, Küçük Fesli diye anılan bu ermeni gencine pahalı hediyeler göndermeye başlamış. Hatta bazı kaynaklara göre gizliden Saraya yanına bile getirtirmiş. 
  
Serfiraz Hanım, ayrı bir köşkte kalmak istediğini rica etmiş, Abdulmecit de sevgilisine şimdiki Yıldız Sarayının bulunduğu yerdeki köşkü hediye etmiş.
Serfiraz Hanım'ın, Abdulmecit'i sevmediği kaynak kitaplardan anlaşılıyor. Mesela padişah, gözdesini görmek için köşküne gittiğinde Serfiraz Hanım: "za Paşa'dan ruhsat almışmı?" diye sormuş ve kocasını içeri aldırmamış.  
Serfiraz Hanım ayrı bir sarayda kaldığı için yanına başka bir erkek alması imkansız değil. Küçük Fesli ile Serfiraz Hanım'ın cinsel bir ilişki yaşadıkları belli değil. Ama Serfiraz'ın genç adama aşık olup hediyeler gönderdiği kesinlikle belgeli bir gerçek. Aldatılan Abdulmecit ise karısının yaptıklarından bir süre habersiz kalmış, ama nihayet sadık hizmetkarları tarafından herşeyi öğrenmiş. Başta inanmak istememiş, ama sonra karısının kendisini aldattığına şahit olunca tabii inanmış. Bundan sonrası tuhaftır. Çünkü Abdulmecit karısını ne idam ettirmiş ne de sürgüne göndermiş, bilakis sarayında tutmaya devam etmiş. Küçük Fesli'yi ise gizliden ortadan kaldırtmış. Yani rezaleti örtbaz etmeye çalışmışlar. Fakat Saray çevresi herşeyden haberdar olduklarından kısa sürede İstanbul halkıda rezaleti öğrenmiş. Aldatılan Abdulmecit ise üzüntüsünden içkide teselliyi aramış ve 38 yaşında veremden ölmüş.

Serfiraz ise yaşamaya devam etmiş ve ihtiyar bir kadın olarak Ortaköy de ki Köşkünde ölmüş. Ayrıca meşhur Enver Paşa'nın eşi Naciye Sultan, Serfiraz Hanımın torunudur.  

Fotoğrafların kaynağı: merhume Leyla Açba'nın Harem Hatıraları isimli anılarındandır.

Montag, 19. November 2012

Sultan II. Abdulhamit'in Paris de ölen Çocukları !

Sultan II. Abdulhamit'in gençlik dönemi



Osmanlı Devleti benim için genç kızlık yaşımdan buyana gizemli ve büyüleyici bir dünya. Aslen türk olmama rağmen Osmanlıya bu derece bağlanmam ailemi, arkadaşlarımı ve akrabalarımı çok şaşırtmıştı. Babam bana sürekli "Kızım sen türk değilsin, kendi milletinin tarihi ile meşgul olsana" diyordu. Ama ben birdefa gönlümü büyüleyici Osmanlı İmparatorluğuna vermiştim. Üniversitede Şark ve Osmanlı tarihini okumaya başladığımda rüyalarım gerçekleşmeye başlamıştı. O günden itibaren kendimi bitmek bilmeyen araştırmalara kaybettim. Değişik arşivlerde çalışmalar yaptım ve günün birinde enteresan bir bilgiye ulaştım. Paris de ki "Archives nationales" yani fransanın devlet arşivinde Osmanlı Hanedan mensuplarının İkinci Dünya savaşına kadar Fransada yaşadıklarını yazan bir belge buldum. Aslında Hanedan'ın 1924 de sürgüne gönderildiklerini ve bir süre Fransada kaldıklarını biliyordum. Ama bu defa içimden bir ses bu konuyu takip etmemi söylüyordu. 
Şehzade Burhanettin Ef. iki eşiyle beraber: solda Hidayet Hn., sağda Aliye Hn. (1)

Uzun araştırmalarım sonunda Fransa'nın Paris ve Nice şehirlerinde 1924'den 1950lere kadar Osmanlı Hanedan mensuplarının yaşadıklarını öğrendim. Paris de yaşadığım için burada kalanlar hakkında bilgi toplamaya başladım. Sonuç: Paris de Sultan II. Abdulhamit'in çocuklarından Şehzade Abdürrahim, Şehzade Nurettin, Şadiye Sultan ve Ayşe Sultan yaşamışlar. Başka Hanedan mensuplarıda Paris de bulunmuşlar ama ben Sultan II. Abdulhamit'in ailesine odaklanmıştım. 
Şehzade Abdurrahim'in ikinci eşi Misalruh Hanım (2)

Paris de ölen Hanedan mensupları genellikle Paris'in Bobigny ilçesinde bulunan Müslüman Arap Mezarlığına gömülmüşler. Paris de Osmanlı Hanedanından ve yakınlarından şu kişiler yatıyor:


- Şehzade Abdürrahim Hayri (Sultan II. Abdulhamit'in oğlu)
ölm. 1952
- Şehzade Ahmet Nurettin (Sultan II. Abdulhamit'in oğlu) ölm. 1944
- Rabia Peyveste Hanım (Abdürrahim'in annesi) ölm. 1943
- Feride Mihrişah Misalruh Hanım  (Abdürrahim'in eşi) ölm. 1955
- Şehsuvar Hanım (Halife Abdülmecit'in eşi) ölm. 1945
- Şehzade Osman Fuat (Sultan V. Murat'ın torunu) ölm. 1973
- Damad Mehmed Ali Rauf Bey (Ayşe Sultan'ın eşi) ölm. 1937
- Ayşe Sıdıka Hanımsultan (Cemile Sultan'ın kızı) ölm. 1938 
- Mahienver Hanım (Şehzade Abit'in dadısı) ölm. 1940
- Zehra Eladil Hanım (Şehzade Abdürrahim'in teyzesi) ölm. 1942
- Emine Layıkseza Hanım (Şehzade Burhanettin'in yakını) ölm. 1932
- Behzat Ağa (Şehzade Abdürrahim'in harem ağası) ölm. 1940
- Pınardil Fahriye Hanım (Şehzade Abit'in eşi) ölm. 1934
- Hatice Behrever Hanım (Şadiye Sultan'ın nedimesi) ölm. 1949
- Fatma Dilber Hanım (Şadiye Sultan'ın nedimesi) ölm. 1947
Şehzade Abdurrahim Efendi (1)


Liste böyle uzayıp gidiyor. Vakit buldukca diğerlerini de ekliyeceğim. Saygılar.
















Şadiye Sultan'ın nedimesi Hatice Behrever Hanım (3)

(1) Leyla Açba: Harem Hatıraları, 2010 İstanbul

(2) Mislimelek Hanım: Harem'den Sürgüne, 2012 İstanbul

(3) Sayın Layika Ared Hanım'ın aile arşivinden  

Samstag, 3. November 2012

Şehzade Gözdesiyle Röpörtaj !

Şehzade Gözdesiyle röpörtaj !

Bir kaç sene önce Üniversite öğrencisiyken yeni öğrendiğim türkçemi düzeltmem ve Başbakanlık Osmanlı Arşivinde araştırma yapmam için Profesörüm tarafından İstanbul'a gönderilmiştim. Üniversitem tarafından kayıt edildiğim kurs sekiz ay sürdü ve bu süre zarfında İstanbul'da türkçemi epey düzelttim. Araştırmalarım özellikle Osmanlı şehir kültürü ve saray hayatına yönelikti. Ama Harem hayatı beni en çok ilgilendiren konuydu. Bu yüzden Osmanlı Arşivinde uzun süre dökümanlar üzerine çalıştım, fakat saraylı kadınların geçmişlerine dair fazla bilgi bulamadım. Arşiv de ki kayıtların hemen hepsi saraylı kadınların ne kadar maaş aldıkları veya ne zaman çerağ (saraydan çıkartılma) edildikleri yazıyordu. Kimin kızı oldukları veya nereden geldikleri maalesef kayıtlı değildi. Bu yüzden büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım, çünkü o an'a dek Arşiv de bu sorularımın cevabını bulacağımı düşünmüştüm.

Haftlar aylar su gibi akıp geçerken, günün birinde aslen İzmit'li olan bir bayan arkadaşım bana memleketi olan Nüzhetiye köyünden vaktiyle Saray'a pek çok hanımın gittiğini anlattı. Hatta duyduğuna göre Şehzade gözdelerinden biri de Nüzhetiyeli imiş. Bunu duyunca baya heyecanlandım ve araştırmalarıma başladım. Arkadaşımın yardımıyla İstanbul'da yaşayan ve bahis mevzuu olan gözde hanımın akrabalarını buldum. Ama dahası bu gözde hanım hala hayatta olduğunu haber aldım. Artık kalbim duracak gibiydi. Hem bu nasıl mümkündü? Aradan 100 seneden fazla bir zaman geçmişti, hayatta olması imkansızdı. Canım arkadaşım Serra Bayındır'ın yardımıyla tanıştığım Sayın Necati Saçagil beni akrabası olan gözde hanımın yaşadığı Erenköy de ki evine götürdü.

Aslında bir apartman olan binaya girdik. Üçüncü katta, denize nazır olan bir daireye girdik. Kalbim bu arada küt küt atıyordu. Bayılacak gibiydim. Kapıyı moldovyalı bir bakıcı bayan açtı. Bozuk türkçesiyle bizi buyur etti. Doğrudan salona geçtik. Orada güzel bir kanapenin üzerinde dizleri beyaz bir örtü ile kapalı ve başı mor bir kumaşla örtülü acaip yaşlı ama şirin bir hanımla karşılaştık. İhtiyar teyze küçü gözleriyle bize öyle derinden baktıki kalbim birden huzur buldu. İlk bakışta yaşını tahmin etmek çok zordu ama herhalde 80 yaşlarında olduğunu düşündüm. İhtiyar hanım hiç bir yerde duymadığım bir şiveyle oturmamızı buyurdu. Bizde oturduk. Yanımda bulunan Necati Bey kendini ve beni takdim etti. Hanımefendi Necati Beyi hemen tanıdı ve hal hatır sordu. O kadar yaşlı olmasına rağmen zihnin bu derece kuvvetli olmasına gerçekten şaşırmıştım.

Hazırlıklı gelmiştim, fırsattan istifade ederek hemen not defterimi çantamdan çıkardım ve ihtiyar hanıma sorular sormaya başladım. Hanımefendinin anlattıkları beni gerçekten büyüledi. Hafızasının kuvveti, şivesinin şirinliği, insan üzerinde bıraktığı tesiri beni tamamiyle mest etmişti. Gerçekten hayretler içinde kalmıştım. Şimdi aradan seneler geçmesine rağmen daha dün gibi hatırlıyorum. Aslında o buluşmayı yaşamasaydım saray haremine bu derece bağlanmazdım diye düşünüyorum.

Not ettiklerimi tarih sevenleriyle paylaşmak istiyorum. Buyurun en son şehzade gözdesiyle yaptığım röportajımı okuyun:

Adınızı öğrenebilirmiyim?

Esas adım Adviye, fekat saray adım Neşe Resan.

Saray adınızı kim koydu?

Hazinedar kalfalardan Dürrüefşan tesmiye etti, rahmetli çok muhterem bir kadındı

Saraya alındığınızda kaç yaşındaydınız?

annem beni muhtemelen dört yaşımda felan saray-ı hümayuna emanet vermiş. Zira pederim vefat etmiş ve üç çocukla ortada kalınca memleketlisi olan bir saraylı hanım beni saraya vermesini tavsiye etmiş, zavallı anneciğim ne yapsın beni saray-ı hümayuna teslim etmiş.

Annenizi ve kardeşlerinizi sonra gördünüzmü?

Aaa yok, onlar İzmitte kaldılar, fekat çok seneler sonra görüştük, lakin annem o vakit hayatta değildi.


Annenizin vefat ettiğini ne zaman öğrendiniz?

Anneciğim vefat ettiğinde saraya haber gelmişti, galiba 11 yaşında idim. Takdiri ilahi elden ne gelir. Pek ufak oldigim içün beni İzmite göndermedilerdi. Fekat biraderlerim bilahare yanıma geldilerdi. 

Biraderlerinizdemi sarayda kaldılar?

Ayol yok, onların saray-ı hümayunda ne işleri olsun, çocuk olsalardı muhakkak kalabilirlerdi, koca adam olmuşlardı. Fekat bizim Şehzade Efendi onları Fatih taraflarında bir yere tayin ettirmişti. Allah razı olsun, pek alicenap efendi idi.

Hangi Şehzade size yardım etti:

Ziyaüddin Efendi hazretleri elbette, onun hizmetinde bulunooordum, nur içinde yatsın.

Sarayda göreviniz neydi:

Evvela acemi idim, sarayda yeni gelenlere acemi derlerdi, saray mektebinde üç dört sene tahsilden sonra bir vazife verdiler. Şehzade Ziyaüddin Efendinin dairesine gönderdiler, orada arka hizmeti görüyordum.

Arka hizmeti ne demek:

(gülüyor) ortalığı toparlamak, büyük kalfalara yardım etmek felan evladım.

Peki Gözde makamına ne zaman çıktınız:

Ahh, Zatı Şahane'nin vefatından iki sene sonra, bahar mevsimi idi, işte o vakit gözde oldum.

Yani 1920 senesinde öylemi?

(düşünüyor) herhalde öyle olması icab edooor evladım, cennetmekan Sultan Reşad'ın vefatından iki sene sonra, fekat Zatı Şahane'nin vefat senesini hatırlamooorum.

Nasıl gözde oldunuz?

(tebessüm ediyor) bu devrin aşkı ile mukayese edilemez derin bir kalbi muhabbet ile Gözdeliğe terfii ettim. Bunlar şimdi mazide kalmış tatlı bir hayalden ibaret. Hatırasını kalbimde muhafaza edooorum.

Gözde olmanızdan sonra hayatınız nasıl devam etti? Mutlumuydunuz?

Evladım siz bu mevzuuları idrak edemezsiniz, zira o devrin hayatını bilmooorsunuz. Şimdilerde cümle alem ömürlerini o derece hızlı sürooorlarki ne yaptıklarının farkında bile değiller. Evvelden bütün hayat bir terazi ile tartılırdı. Herkes ne oldugini ve nereye ait oldigini gayet iyi bilooordu. Bahtiyardım tabii, fekat gözde oldigim içün değil, bilakis muhterem bir Şehzadeye yoldaşlık edebildiğim içün bahtiyardım.

İstanbul'un hangi semtinde kalıyordunuz? Şehzade size ayrı bir köşkmü vermişti?

Aaa yok. Cümlemiz Haydarpaşa'da ki köşk de ikamet edooorduk. Üçünci katta benim ufak bir dairem vardı, orada kalooordum. 

Peki siz Şehzadenin eşleriyle nasıl geçiniyordunuz? Hiç kıskanç değilmiydiniz?

Ortaklar arasında hürmet mecburii idi. Muhtelif vakitler ufak tefek münakaşalar olooordu, fekat umumiyetle herkes birbiri ile iyi geçinirdi. Zaten ortakların daireleri ayri oldigindan birbirlerini pek görmooorlardı. Bende büyük hanımları pek görmooordum. Halbuki ayni köşkde kalooorduk, fekat dedigim gibi, herkesin kendine ait dairesi vardı. Lakin hasbahçeye çıkıldığı vakit orada birbirlerine tesadüf ederlerdi.  Ama ne yalan söyleyim, ortaklar birbirlerini sevmezlerdi, evladlarıda bu sebepten anneleri ayrı olan kardeşlerine pek bağlılık hissetmezlerdi. Ama bu bütün hanedan arasında böyle idi.

Hanedan sürgüne gönderildiğinde sizde beraber gittinizmi?

Yok, ben burada kaldım. Çünki Efendi Hazretleri beni çerağ etmiş idi.   

Yani Ziyaettin Efendi sizi saraydan ihraç mı etti?

Aaaa yok, olurmu hiç, ihraç etmedi. İkinci Gözde Neşemend gebe kalınca Efendi Hazretleri onu nikahına aldı, beni de çerağ etti. Bu mesele sebebiyle büyük bir münakaşa çıktı. Dördüncü Hanım Melekseyran Hanım kıyametleri kopardı. Zaten benide hiç sevmezdi. Beni zorla çerağ ettirdi, fekat Neşemend'in gebe oldigini işitince Köşkü terk edip gitti. Bu suretle Dördüncü Hanımın yerini Neşemend aldı, bende elimde bohçam ile saraydan çıktım.

Peki nereye gittiniz? Şehzade size bu olaydan sonra bakmadımı?

Hakkım olan ve biriktirdiğim maaşımı aldım, birde çerağ münasebeti ile bana bir miktar nakid ve cihaz verdiler. Bundan maada Efendi Hazretleri bana ufak bir ev hediye etmiş idi oraa taşındım.

Eviniz neredeydi?

Burada Erenköyünde Bağdad Caddesinin ardında ki sokaklardan birinde. Öyle büyük birşey degildi. Bilakis ufak ahşap bir ev işte. Biraderlerimin himmeti ile eve tadilat yapıldı. Hemen bütün ömrüm orada geçti.

Ziyaettin Efendiyi birdaha gördünüzmü?

Yok görmedim. Yalnız ahbablardan muhtelif vakitler haberini işitooordum o kadar.

Mektupda mı yazmadınız?

Hayır, adet üzere mektuplaşmadık. Bilahare gazete de vefatını okudum. Elbette pek müteessir oldum.


Şimdilik Neşe Resan Hanım'la yaptığım röportajdan bu kadar. Umarım tarihi sevenlere saray hayatını ve adetlerini bir nebzede olsa anlamak için bu notlar yardımcı olabilmiştir. Saygılar.

Mittwoch, 31. Oktober 2012

Mahidevran Haseki Sultan'ın gerçek kökeni !



Mahidevran Haseki Sultan'ın gerçek kökeni


Mahidevran Gülbahar Haseki 1499 senesinde Kuzey Kafkasya'da Kabardey prensi İdar Temruk Bey'in (osm. Haydar Temruk) ve Nazcan Hanım'ın ortanca kızı olarak doğmuştur. Esas adının Baharay olduğunu Temrukoğlu ailesi söylemektedir. Kaynakları esas almadan sadece hayali kitaplar yazan Nazım Tektaş’ın yanlış bilgilerine itibar edenler maalesef büyük bir hata yapıyorlar. Bu yazar (ciddi bir tarihçi değildir) Mahidevran’ın esas adının güya Bosfor olduğunu ortaya atmış ve bazı kişilerde bu yanlış bilgiye maalesef inanmışlardır. Zaten bu söylentinin kesinlikle yanlış olduğunu Temrukoğlu ailesi tarafından Cumhuriyet Pazar Gazetesinde yayımlatılan Nüfus Kayıtlarından anlaşılmaktadır. 
Gerçek ve ciddi bir tarihçi veya araştırmacı belgeler üzerinden çalışır, hayali söylentileri esas almaz ve itibar etmez. Maalesef bugünlerde „ağzı olan konuşuyor“ deyimiyle bu yanlış bilgiler halk arasında dağılmaktadır.
İnternette de Mahidevran Haseki hakkında yalan yanlış hikayeler bol bol yayımlanıyor. Başlı başına bir mesele olan >Wikipedia cenaplarında< Mahidevran’ın hayatını yazmışlar. Çoğu uyduruk olan hikayeyi yazanların tarih hakkında ne kadar bilgisiz oldukları ne kadarda belli.

Mahidevran Haseki babası tarafından politik nedenlerden 11 yaşında kızkardeşleri ve nedimeleri ile Osmanlı Sarayına gönderilmiştir. Bu konuda Ayşe Hafsa Valide Sultan'ın büyük rolü olduğu tahmin edilebilir, çünkü Valide Sultan'ın kendisi Kırımlı olup Çerkezler ile yakın arkabalığı vardı. Bu konuda Başbakanlık Osmanlı Arşivinde bulunan dökümanlar burada yazdıklarımı doğruluyor. Arşiv de bulunan bir belgede Temruk Bey’in, yani Mahidevran Haseki’nin küçük erkek kardeşi'nin kalesinden bahsediliyor ve „Temruk kalesi“ olarak geçiyor. Bu kale kuzey Kafkasyada Kuban nehri kıyısında bulunduğu yazıyor. Ayrıca aynı belgede Giray’lardan Kırım Giray Han’ın bu kalenin tamir ettirilmesinin lüzumlu olduğunu belirtmektedir(1). Ayşe Hafsa Sultan ile Mahidevran Haseki’nin yakınlığı bu belge sayesinde anlaşılmaktadır.
Bir başka önemli hususda Mahidevran Haseki'nin Bursa Muradiye de bulunan oğlunun türbesindeki sandukasında ve Osmanlı Arşivinde bulunan kayıtlarda baba adının Abdullah, Abdulmennan ve Abdurrahman olarak geçmesi Cariye olduğunu kanıtlar diye kesin hüküm verenler var, halbuki bu kesinlikle doğru değil. Çünkü Osmanlı Saray protokolünde Saraya alınan bütün kızların, asil veya köylü farketmez, Harem defterindeki kayıtları 18.YY ve 19.YY kadar bu şekildedir. Zira Osmanlı Sarayı için hareme alınan kızların zürriyeti önemli bir unsur teşkil etmiyordu. Ayrıca Temrukoğlu ailesinin yayımlattığı Nüfus kaydında Mahidevran Haseki'nin baba ve anne adının sabit olması ve Abdullah olarak geçmemesi Cariye olmadığının en önemli delilidir. Bundan başka Cumhuriyet Gazetesinin 07.10.2012 tarihli Pazar ekinde yayımlanan Temrukoğlu ailesinin Veraset İlamında Mahidevran Haseki'nin I. Süleyman‘ın eşi olduğu yazmaktadır.

Mahidevran Haseki’nin gerçek hayatını merak edenler için üst tarafta yazdığım Makaleyi okumalarını tavsiye ediyorum. 

Ayrıca son dönemlerde yayımlanan ve Mahidevran’ın kökeni hakkında kitaplarında bahseden Sakaoğlu, Tektaş ve yabancı yazarlara kesinlikle itibar edilmemesini ihdar ediyorum. Ama zaten herkes neye inanmak istiyorsa ona inanır, değilmi.

 (1) BOA 26 Rebiulahir 1172 (hicri) - 17 Aralık 1758 (miladi) / Dosya No. 557 / Gömlek No. 23378 / Fon Kodu: C..AS..


Cumhuriyet Pazar 6.10.2012: Mahidevran Haseki'nin ailesinin Veraset ilamı